Aziz Sancar vesilesiyle evrim tartışması yeniden alevlenmiş. Hani burası İsviçre olsaydı da evrim kuramı biyologlar ve bilim felsefecileri tarafından ciddi ciddi tartışılsa sorun olmazdı. Ne var ki Türkiye'de "evrim" denince küfretmişsiniz gibi tepki veren çok sayıda insan var ve buradaki tartışmalar evrimin kategorik olarak reddedilmesinden kaynaklanıyor. İnanç, bilgi, etik ve estetik ne varsa arapsaçına döndüğü için sağlıklı bir tartışma zemini maalesef yok. Ha bir de bu tartışmalar "boş" deniyor ama ben hiç de boş olmadığını düşünüyorum; zira "inancımız böyle buyuruyor" veya "taban öyle talep ediyor" denerek biyoloji dersinin içeriğine müdahale gelebilir.
Aslında bu evrim karşıtlığının kökü dışarıda. Amerika'da Protestanlığın katı bir mezhebi olan Evangeliklerin ürettiği Akıllı Tasarım (Intelligent Design) diye, hiçbir bilim kurulunun ciddiye almadığı bir anlatının Adnan Hocacılar tarafından Türkçe'ye aktarılmasına dayanıyor. "Kökü dışarıda" yaftasını olur olmaz her şeye iliştirenlerin, esas evrim-karşıtlığının kökünün dışarıda olduğundan haberleri yok herhalde.
Bilimsel bulguları inançlara göre eğip bükmenin sağlıklı bir tutum olmadığı aşikâr. Bilim insanları belirli bir inancın öğretisiyle örtüşen bir bulgu ortaya koyduklarında onları alkışlamak gibi kötü bir alışkanlık var. Sakıncalı; çünkü işine geleni duyduğun vakit alkışladığında, işine gelmeyen, sosyal teamüllerle, önyargılarınla, inancınla, ideolojinle ya da gelenekle örtüşmeyen bulgular işittiğinde yuhalayacaksındır. Tam da bu yüzden Büyük Patlama Kuramı "işte Tanrı'nın bilimsel kanıtı!" denerek alkışlanmıştı; ama "canlıların evrimi" dendikçe yuhalamalar, öfke nöbetleri ve reddetme refleksi ortaya çıkıyor. "Homo Sapiens", "Homo Erectus" ve "Neanderthal" gibi sözcüklere tahammül yok. Esasen sorun evrime özgü olmaktan ziyade bilimden duymak istediklerimizi söylemesini beklemek. Az önce dediğim gibi, çeşitli önyargıları, dinî öğretileri, gelenek-görenekleri veya ideolojileri benimsemiş insanların gönlünü hoş tutmak gibi bir görevi yok bilimin.
Bu yüzden bırakalım felsefeciler bilimsel kuramları tartışsın. Bırakalım biyologlar laboratuvarlarında çalışsın. Ha, belirli bir konuda, bu ister kütleçekimi olsun ister kıtaların ayrışması, kişisel olarak "bilim ne derse desin reddediyorum" denebilir. Bence bunda bir sorun yok; çünkü kişisel. Gelgelelim öğretim müfredatlarına, ders kitaplarına, nihayet bilim insanlarına ve onların çalışmalarına müdahale etmek, "bilim akıllı olsun akıllı!" dercesine parmak sallamak ciddi bir sorun. Hâl böyleyken ortayolcu olmak gibi bir lüksümüz yok. Ülkemizde zaten zayıf durumda olduğu için evrim kuramının yanında yer almak gerektiğine inanıyorum. Türkiye'de biyologların çıkıp "camiler kapatılsın" dediğini duymadım. Ama "evrimin öğretilmesi yasaklansın" dendiğini çok duydum.
Evrimin, bir paradigma, bir model olarak çürütülmesinin (veya geliştirilmesinin) bilim insanları ve felsefeciler tarafından yapılmasını beklerim. Vatandaşın canı öyle istedi diye değil.
Ek: Yorumlar için teşekkürler. Genel bir yanıt ve ek olarak birkaç söz daha etmek istiyorum. Öncelikle bu paylaşımımı beğenenler arasında kitaplarımı okuduğunu bildiğim kişilerin olmasına şaşırmadım; onlar bu kısacık yazıda ne demek istediğimi çok daha iyi anladılar. Birkaç cümle ile derin mevzuları çözümlemek her zaman mümkün olmuyor.
Öncelikle bilgi ve inancın farklı şeyler olduğunu söylemek isterim. Bu yüzden bilimin dinle çakışması daha baştan yanlış. Bazen "hatlar karıştı" derken kastettiğim, bilgi ve inanca dair söylemlerin iç içe geçmiş durumda olduğu. Aziz Sancar "bu tartışmalar boş" gibi ifadeler kullanırken bu bakımdan haklı. Gerçekten de boş tartışmalar. Öte yandan İslam coğrafyası söz konusu olduğunda evrim hassas bir konu olduğu için bu sorunlar yokmuş gibi davranamayız.
İnanç ve bilgi ayrımı demişken, bir biyolog evrim paradigmasının sağladığı olanaklarla araştırmalarını sürdürürken aynı zamanda bir dine de inanabilir demek istiyorum. Bilgideki artış inancı zayıflatmaz. Bunlar ayrı kategoriler. İngiliz sterlini üzerinde Charles Darwin'in fotoğrafını görmüştüm. Sanmıyorum ki bu İngiliz bilim insanına sahip çıkmış olmaları dindar İngilizlerin inançlarını terk etmeleriyle sonuçlansın. Bu işler böyle 2 * 2 = 4 gibi kolay konular değil. İnanç mantığı aşan, ayrı bir dünya. Üstelik "conviction" ve "belief" gibi kelimelerin çevrilmesinden kaynaklı kafa karışıklıkları da var. Yazıda bahsettiğim üzere evrim karşıtlığı dahi bu ülkede çeviri faaliyetleri üzerinden yürüyor.
Diyeceğim o ki, bilgimizin artması inancımızın zayıflamasıyla sonuçlanmak zorunda değildir. Dindar bir kişi evrimi kabul edip dindar kalmaya devam edebilir. Dindar birisi canlıların evrilmekte olduğu gerçeğinden hareketle inancını yitirmeyeceği gibi, bir ateisti kutsal kitaplardan yapacağınız alıntılarla dine döndürmeniz mümkün olmayabilir. Bu kadar basit değil.
Evrimden yana tavır almalıyız dedim. Bunun arkasındayım. Çok dindar, az dindar veya ateist, fark etmez. Türkiye'de madem çoğunluk Müslüman, o hâlde İslam bu denli çoğunluk tarafından benimsenmişken bir tehdit altında olamaz. Bu bakımdan rahat olunması gerekir. Büyük çoğunluk belirli bir inancı taşırken hâlâ sürekli yok olma paranoyası yaşıyorsa burada inançta bir tereddüt olduğu izlenimi doğar. Kendinden emin insan bu denli hassas olmaz. %3'lük bir azınlıksan kaygı duyman anlaşılırdır. Ama Türkiye'de evrim kuramına ve bilim insanlarına dine referansla tepki gösterilmesinin hiçbir haklı gerekçesi yok. Bugün asıl tehdit altında olan, asıl zayıf olan, inanç ve bilgi farklı kategoriler olmalarına ve birbirlerinin alternatifleri olmamalarına karşın evrim kuramıdır. Evet, zaten bunlar birbirinin yerini tutamaz; ama yine de bilgiyi inanç yoluyla bastırma eğilimi söz konusu.
Anlayabiliyorum. Eşref-î mahlukat olarak görülüyor insanoğlu. Varolanların en yücesi, en yüksekte olanı, en ayrıcalıklı olanı. Sanıyorum bu anlayış insanlığı bir nevi kibre sürükledi. Aslına bakarsanız, ki ileride bunun sakince kabul edileceğini düşünüyorum, canlıların -ve dolayısıyla da insanın- evrim geçirmekte olması, evrenin en nihayetinde Tanrı tarafından yaradılmış olduğu fikriyle çelişmez. Evren yaratılsın, ondan sonra değişime uğrasın -sorun yok. Sanıyorum sorun daha ziyade kendimizi başka canlılarla bir tutmaya yanaşmamamızdan kaynaklanıyor. Esasen insan-merkezciyimdir. Ne var ki başka canlılarla ortak bir geçmişe sahip olmamız, doğayla iç içe, bir bütün olmamız fikri gibi, gayet makûl geliyor bana. Bunda insanlığı aşağılayıcı bir şey görmüyorum.
Daha fazla uzatmayayım. İçinizde fırsat bulup okumamış olanlar varsa, inanç, bilgi, maneviyat gibi konuları yalın bir dille ele aldığım Çağımızın Yanılgıları Üzerine adlı kitabımı okumanızı isterim. İçindeki özellikle iki bölüm doğrudan doğruya bu konularla ilgili: "Bilim Hayatın Anlamını verir mi?" ve "Maneviyat Dinden İbaret midir?" Birisi beni ortayolcu olmakla eleştirmişti -kitabı okuduktan sonra. Dikkatle okursanız ortayolcu olmadığımı görürsünüz. Sadece pek ortodoks olmayan bir yaklaşımım var. İlk anda tuhaf ve yabancı geliyor olabilir.
Bilim felsefesine dair ayrıntılı bir inceleme okumak isterseniz Biri "Bilim Masaldır" mı Dedi? adlı kitabım sizi fazlasıyla tatmin edecektir. Tarihte bilime müdahaleler bir tek dinî saiklerle gerçekleşmedi. Bilimi işimize geldiği şekilde bükme eğilimi hep vardı. Kitapta örnekleri mevcut. Üstelik kuramsal olarak da incelikli.
Yazıda demiştim ya, İsviçre'de yaşamıyoruz. Bu yüzden -maalesef- evrim tartışmaları Türkiye'de kısa vadede çözümlenecek gibi görünmüyor. Afganistan filan zaten perişan durumda.
Tamer Ertangil.