2010 kışı. Tirebolu’da bir akşam süpermarket kasasında kuyruk oluşmuştu. Sıra kavgası çıktı. Öyle tekmeli yumruklu değil. Ağız dalaşı. Mülayim olan kişi “belaya bulaşmayayım” düşüncesiyle uzatmamış, ödemeyi yapıp oradan ayrılmıştı. Susmak bilmeyen sinir küpününse hemen arkasında ben vardım. Adam sürekli ama sürekli konuşuyor, çıkan adamın arkasından atıp tutmaya devam ediyordu. İşten çıkmışım, akşam vakti, yorgunluğun verdiği tahammülsüzlükle “yeter, sus!” deyiverdim. “Sana ne oluyor? Sorunun sen’le bir ilgisi var mı?” diye bana yöneldi bu kez. “Benim yanımda bağıra çağıra konuşuyorsun. Kimse dinlemek zorunda değil. Tamam, adam gitti artık, sus!” diye açıkladım. Neyse ki uzatmadı. Bugün olsa hiç tepki vermezdim. O gün yaptığım deli cesaretiymiş.
Bir doktor 18 yaşındaki hastası tarafından vurularak öldürüldü. Ben artık, “canım bunlar münferit hadiseler, genelleme yapmayın” diyenlerin rahatlığından fena hâlde sıkıldım. Her şiddet olayına bir gerekçe bulanlardan, “kim bilir doktor ne dedi o hastaya” diyerek durumu meşrulaştıranlardan, hani tacize uğrayan kadınlar için “o saatte dışarıda ne işi varmış?” yaklaşımı vardı ya, onun gibi, bir insanın cinayete kurban gitmesini normalleştirmek uğruna buna bahane arayanlardan epey sıkıldım. Kötü bir şey olduğunda, “ne var yani, aynısı başka ülkelerde de oluyor!” diyerek durumu eşitleyen, her şeyi ama her şeyi aynı kefeye koyan, Batı deyince Norveç’i ve İsviçre’yi değil de, koca bir Teksas olan Amerika’yı örnek gösterenlerden de sıkıldım.
"Bir yerde yanlış giden bir şeyler var, bir eğilim söz konusu, insanlarda tahammülsüzlük arttı" dediğinde, insanların artık direkt silah çekmesinden dem vurduğunda, evinde ve aracında pompalı, belinde tabanca, hiç olmadı cebinde bıçak bulunduran ve bunları kullanmak için fırsat kollayan kimselerin varlığından rahatsız olduğunu dile getirdiğinde durumu abarttığını söyleyenlerden, hatta bireysel silahlanmanın ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de serbest bırakılması gerektiğini savunanlardan, “sende de silah olursa kendini koruyabilirsin” diyerek bu önerinin nereye varabileceğini hesap etmeyenlerden de fena hâlde sıkıldım.
"Canım, eğitimli kesim halkı ezdiği için halk tepkili" diyerek şiddeti normalleştirenler, her şeyi ama her şeyi anlayışla karşılayanlar, siz de burada mısınız peki? Adam öldü. Kim kimi eziyor acaba? Doktoru öldüren o genç "kader kurbanı" mı oldu şimdi?
Seçim sonuçlarının açıklandığı gecelerde, düğünlerde, asker uğurlamalarında filan havaya pat-pat-pat diye sıkacak kadar rahat insanlar o silahları yalnızca mutlu anlarında kullanmayacak elbet. Hayat mutlu anlardan ibaret değil. Mutlu olunca havaya silah sıkan kişi, sinirlenince gider elinde silah olmayan birini öldürür. Biz “silah kullanma yetkisi devletin tekelindedir” diye öğrendik öğrenciyken. Ancak tüm bu erkeklikler, adamlıklar, adam gibi adamlıklar insanları öyle gazladı ki, giderek daha fazla sayıda insan silah edindi, ediniyor.
Önüne gelenin silaha erişimi bu kadar kolay olmamalı. Bu gidiş iyi değil.