Twitter’da şöyle bir bilgi dolaşıyor: “Gençlerin %55’i eğitim aldığı alanda çalışmak istemiyor, %89’u yabancı dil bilmiyor, %72’si okul kütüphanesini kullanmıyor, %27’si çalışmayı düşünmüyor, %88’i spor yapmıyor, %83’ü cinsellik eğitimi almamış, %95’inin pasaportu yok, %98’i STK üyesi değil.” Altında da ahlar-vahlar tabi.
Bence bu rakamlar iyi bile. Yani gençlerin %45’i gerçekten de eğitim aldığı alanda çalışmak istiyorsa bu iyi bir oran. Zira işini seven pek az insana rastlıyorum. Kime dokunsam bin ah işitiyorum. Gençlerin %11’i gerçekten de yabancı dil biliyor, onu etkin bir şekilde kullanabiliyorsa iyiymiş; zira ben bu rakamın %7-8 olduğunu sanıyordum. Okul kütüphaneleri çoğunlukla atıl vaziyettedir zaten.
Çalışmayı düşünmeyen %27’lik kesime sesleniyorum: Sizi çok iyi anlıyorum gençler. Çoğunluk zorunda olduğu için çalışıyor zaten. Elbette çalışmadan yaşayabilmek istersiniz. 21-23 yaşına kadar bende de vardı o duygu. Bir gün yapılmamış bir şey keşfedip bir şekilde köşeyi dönecek, sonrasında ömür boyu çalışmak zorunda kalmayacaktım. Çalışmak bana uygun değildi. “DNA’mda yoğdu.” Kendimi ilgi alanlarıma bırakmalı, felsefe, sanat ve sporla günlerimi geçirmeliydim. Gelgelelim öyle olmuyor. O yüzden o %27’lik kesim büyük bir hayal kırıklığına uğrayacak. Kendilerini hazırlasınlar.
%88’i spor yapmıyormuş. Doğrudur. Düzenli spor yapmak boş zaman işi. Yoğun çalışan insan spor-mpor yapamaz. %12 düzenli spor yapıyorsa gene iyiymiş. %83’ü cinsellik eğitimi almamış. Vallahi ben asıl bu eğitimi alan %17’yi merak ettim; zira artık “gayri ahlakî” bulunduğu için kimseler bu konuda eğitim almıyor sanıyordum. %95’inin pasaportu yokmuş. Doğrudur. Türkler yurtdışına en az çıkan milletlerin başında geliyor. %5’lik bir kısım her yere giderken, geri kalan %95, gurbetçileri saymazsanız, bir kez olsun bile yurtdışına çıkmıyor. Bunun için genç olmanıza gerek yok. Yetişkinler de çıkmıyor zaten. Üstelik artık ikinci bir vize daha kondu önümüze: Avronun pahalılığı. Yani AB ülkeleri vize istemeyecek olsaydı bile, mevcut döviz kurları varken, gene pekçok kişi dışarı çıkmakta zorlanırdı.
Gençlerin %98’i herhangi bir sivil toplum kuruluşuna üye değilmiş. Etkin bir rol üstlenmiyorlarmuş. “Bana ne ya!” tavrındaymış. E iyi de, n’apsınlar abi? Hangi STK’nın hangi politik cenahta olduğunu kestirmek bir genç için kolay mı? Yıllarca bize “demokrasiyi içinize sindirin! Neden cemaatten rahatsızsınız? Sonuçta onlar da bir STK!” dendi. Bir STK’ya gireyim de topluma faydam olsun demeye korkuyor insanlar. “Yarın bir gün o STK’nın bir yerlerle bağlantısı çıkar, neme lazım, bulaşmayalım” düşünceleri... Anne-babaları duysa kızar zaten: “Ne? Hangi derneğe üye oldun?? Çabuk iptal et üyeliğini!”
Özetle, yukarıdaki rakamlara şaşırmak şöyle dursun, bazılarını iyimser bile buldum. Kitlesel eğitime dair de bazı yeni görüşlerim var. Bir ara paylaşırım.
Yorum: Üniversitelerdeki eğitim kalitemiz de vasatın altı belki de. Kendi işini yapan arkadaşlardan, kendi işini hakkıyla bilenlere de rastlamak zor oldu açıkçası. Vizyon da yerlerde... İdealler konusu da sıkıntılı. Şimdinin ergenlerinde toplumsal hayallerden çok, bireysel ve maddi hayaller görüyorum. Felsefenin, idealizmin zaten çok uzağındalar... Kötü bir dönüşüm içindeyiz. Modernleşmemiz elitist çerçevede değil, popülist çerçevede... Yazdıkların konusunda da hemfikirim. Toplumsal bir pozitif dönüşüme ihtiyacımız var. Yoksa gelecekte kalite sorunu yaşıyacağımız kesin... Ben, bizi geçen bir nesil isterdim. Ne yazık ki biz bile daha kaliteli kaldık...
Yanıtım: Yazdıklarına katılmakla birlikte, aslında Türkiye'nin kendi elitlerini yetiştirdiğini görüyorum. Yüzde beş-onluk bir kesim aradan sıyrılıyor. Gayretli, iyi eğitim alıyor, mühendis, doktor, hukukçu, akademisyen vs. Aslında bunlar ülkeyi ayakta tutuyor bir bakıma. Geri kalan çoğunluk ise zorunlu eğitimde, kayda değer beceriler edinmeksizin, sırf devam zorunluluğu olduğundan okula gelerek, anne-babası işte çalışırken boşta kalmasın diye eğitim-öğretimle "meşgul" ediliyor. Boşta kalmamaları, disipline edilmeleri için bir meşgale... 13-18 yaşlarında milyonlarca genci sokağa salmazlar.
Öte yandan, bu devasa kitle neyi hedefliyor, nereye yönlendiriliyor bilmiyorum. Çoğunluk, doktor ya da mühendis olamasa da başka işler yapmak istemiyor artık. Bu anlamda Batılılaştık. Nasıl ki bir Fransız diş hekimi, avukat ya da öğretmen olurken ağır işleri ise Arap göçmenler yapıyorsa, Türkiye'de de okumayan gençler iş beğenmediği için muhtemelen dükkan filan açacak, beğenmedikleri işleri ise Suriyeliler yapacak yakında. Bu dönüşüm başladı: Masa başı iş varsa tamam. Değilse çalışmaz. Evde oturur daha iyi. Bakıcılar mesela. Şu an bile pek çok hasta ve yaşlı bakıcı Özbek, Kırgız, Kazak filan. Türk vatandaşı yapmıyor.
Naçizane fikrim o ki, bir yüzde on tamam, onlar işi götürür. Geri kalan büyük yığın içinse kayda değer bir plan-program yok görünüyor.
Toplumsal hayaller demişsin. Bizim toplumda toplumsal hayallerin sonu hapisle sonuçlanabildiğinden pek o hayallere bulaşmıyorlar haklı olarak :) Zaten anne babaları kızar. Bireysel hayalleri var dediğin gibi. Yeni iPhone modelini almak gibi mesela. Onu alınca mutlu oluyor. Yetiyor. STK filan, bunlar uzak şeyler.