Eskiden bayramlıklarımızı başucumuza koyar öyle yatardık. Yeni giysilerimizi giyeceğiz diye sabahı iple çekerdik.” İyi ki bugün böyle bir durum yok. Tekstil endüstrisi sağolsun, eskiden bir zanaatkârın bir günde ürettiği tek bir ürün, kıyafet olsun, ayakkabı olsun, başka bir şey olsun, şimdi makineler tarafından günde dilediğin kadar üretilebiliyor. Bin tane, onbin tane. Çalışkan makineler! Bu yüzden giyim herkes tarafından erişilebilir hâlde bugün.
Zanaatkârlığın yok olmasından yakınılıyor bazen. Üzgünüm ama yok olmaları kaçınılmaz. Endüstriyel üretime karşı bir terzinin, kunduracının, sepetçinin filan mücadele edebilmesi mümkün değil. Zamanında İngiltere'de zanaatkârlar makinelere saldırıp onları parçalamış. "Makine-kırıcılar" olarak anılıyorlardı sanırım. Duygusal tepkiler... Su akıp yatağını buluyor oysa. Sanayi ezer geçer. Belediyelerin veya kimi derneklerin gönüllü çabalarıyla en fazla unutulmamaları sağlanabilir bu işlerin. Geçmişe dair hoş bir anı, bir nostalji olarak. Vitrinlik, sergilemelik, kültürel birer numune olarak. Kurslarda hobi niyetine öğrenilen kimi beceriler olarak.
Bayramlığım yok. Çünkü zaten her gün başka başka giyiniyorum. Aklıma ne geldi: Pazardan altlı üstlü eşofman almıştım. Kışlık, pamuklu. Evde giyerim diye. 20 lira dedi adam. 15’e bıraktı. Ezine peynirininse kilosu 30 lira. Üstelik peynir hemen yenip biterken giyecek baki kalıyor. Kuzu pirzola filan kaç liradır bilmiyorum bile. En son 70 lira mıydı, 65 mi? Oysa pazara çık mesela, tekstil endüstrisi sağolsun, bilim ve teknoloji sağolsun, beş liraya tişört var. Dolapta mağazalardan aldığım onlarca gömleğim vardır herhalde. Ayakkabı desen gırla. Maşallah eskidikleri de yok. Bir yerden sonra sırf bıktığım için giymemeye başlıyorum.
Bayramlıkların eski kıymetinin kalmaması gibi, yoksullara kıyafet yardımının da pek bir geçerliliği kalmadı. Evde birikmiş, giymedikleri, eskimemiş de olsa artık bıktıkları giysileri "yoksullara vereyim bari" diyor insanlar. Diyor demesine de, verecek fakir bulamıyor. Daha doğrusu fakir çok; ama ihtiyacı kıyafet değil. Adam Perşembe pazarına gidip kendine üst baş alır zaten. Bugün pahalı olan şey barınma ve gıda. Konut fiyatları şaka gibi. Kiralar korkunç pahalı. Gıda desen öyle. Tahıl değil de, peynir, kırmızı et ve balık gibi mahsuller pahalı. Bu bakımdan kurban etlerinin konserve edilip tespit edilen yoksul ailelere gönderilmesini doğru buluyorum. Güzel bir kampanya. O insanlar çıplak gezmez. İlla ki giyecek bir şey bulur; ama kırmızı eti gerçekten de alamayan tonla insan olduğu su götürmez.
Senede bir kez değil, hemen her gün az çok özenli giyinebiliyor olmayı yeğlerim. Kombinler mombinler, renk uyumu filan. Seri endüstriyel üretimin olmamasından kaynaklı olarak kıyafetin sıradan yurttaş için erişilmez ölçüde pahalı olduğu, insanların yamalı giysilerle dolaşmak zorunda kaldığı günlere ise zerrece özlem duymuyorum.