Bencil olduğumu kabullendiğimden beridir mutluyum. “Neden böyleyim?” diye kendime sorar, keyfimi kaçırıp dururdum önceden. Oysa etrafa zarar vermediğin sürece nasıl mutluysan öyle yaşa gitsin. Bende fedakârlık duygusu yok. Başkaları için özveride bulunayım, kendimden ödün vereyim, yardım edeyim, kendi zamanımı feda edeyim gibi dürtülere sahip değilim. Bunu dert eder, değişmeye çabalardım. Boşuna üzmüşüm kendimi.
Gördüğüm kadarıyla fedakârlık gösterişe dönüşebiliyor. Samimiyetsizliği sezdiğim anda soğuyorum. Başkalarında da -gayet doğal olan- bencilce davranışlar gördüğüm hâlde, lafta, en azından ilk lafta nasıl da fedakâr, nasıl da diğerkâm olduklarını vurgulamaları ya yalan söylediklerine ya da kendi özelliklerinin farkında olmadıklarına işaret ediyor. Evet kardeşim. Bencillikse bencillik. Ben zamanımı kendi ilgilerime göre kullanmayı seviyorum. Tatili bulmuşken başkalarını mutlu etmeyi değil, kendimi mutlu etmeyi, bol bol kitap okumayı, son günlerde yaptığım gibi, Çernobil dizisini ve Bohemian Rhapsody’yi izlemeyi, arada Playstation’a takılmayı (bunlara oyun değil sanat eseri demek lazım bu arada. Filmin içinde etkin bir karakterim adeta) ve gezmeyi tercih ediyorum.
Başkaları her fırsatta çocuklarla zaman geçirmeyi, huzurevlerini ziyaret etmeyi, zamanlarını kendilerine değil de başkalarına ayırmayı, tüm arkadaş ve akrabalarını telefonla arayıp hâl hatır sormayı, mültecilere yardım etmeyi, dernek ve vakıflarda sosyal sorumluluk projeleri yürütmeyi tercih edebilir. Bunlar bana hitap etmiyor. Güzelim Pazar günümü heba edemem.
Yalnızca bencil değil, cimriyim de. “Nasıl" diyorlar, "yurtdışına çıkıyorsun, kaça patlıyor sana üç haftalık bir gezi?” gibi sorular. Vallahi cimriyim de onun sayesinde geziyorum. Arabam yok. Sigaram yok. Yemeğimi evde yapar, akşamları kafelere çay-kahve içmeye çıkmam. Avro yedi liraları da görse bir şekilde biraz para atıyorum kenara. Yurtdışında da taksi tutmadan, hostellerde odamı altı ila sekiz kişiyle paylaşarak geziyorum işte. Cimri olmasam olmazdı. Araba alsam direkt fakirim zaten.
Kendimi de tam çözemedim. Entelektüellik var. Okuyup yazmayı seviyorum. Hayatımda hep var. Hazcılık var. Çelik disiplini severim ama yeme-içmeden aşırı haz alırım. Kendimde bir Ayhan Sicimoğlu potansiyeli görüyorum. Biraz aristokratlık var. Soylu değiliz ama kendi başımayken bu havalar nereden geliyor anlamadım. Biraz köylülük var. Geçen gün arıcılıkla ilgili bir belgesele rastladım. Hayranlıktan ağzım açık seyrettim mesela. Ah, dedim, petekler, arılar, çiçekler, ne güzel olurdu öyle kovanlarım olsa, arıcılıkla uğraşsam, astronot gibi giyinsem o korumalı kıyafetleri. Hatta bir çiftlik evim olsa, keçilerim, ineğim olsa, peynirimi kendim yapsam. İçimdeki köylüyü zaptedemiyorum.
Önceden ben neden böyleyim, neden şöyleyim diye sorguluyordum. Saldım gitti -özellikle son birkaç senedir. Kimseye zararım yok nasıl olsa. Varsın biraz ondan biraz bundan, hatta cimri ve bencil olayım, ziyanı yok.
Özümüzü inkâr edecek değiliz!