Rize’de festival düzenlenmiş. Karda şambriyelle, naylonla kayıyorlar. Eğlenceli görünüyor ama ciddi ciddi sakatlananlar, kolunu ayağını kıranlar olmuş yine. Neden böyleyiz? Yani neden her konuda bir dalga geçme, her şeyi tiye alma eğilimindeyiz? Neden Rize’nin, Erzurum’un dağlarında profesyonel kayak ekipmanlarıyla kaymıyoruz? Neden tüm madalyaları İsveçlilere, Norveçlilere, Finlandiyalılara bırakıyoruz? Neden tek bir şampiyon bile çıkmıyor bu koskoca, kalabalık ülkeden?
Biz buyuz-muş. Çok eğleniyoruz-muş. Kolumuz kırılsa, bacağımıza kramp girse, takla atıp kafamızı ağaç gövdesine de vursak biz buyuz. Memnunuz hâlimizden. Aradan sıyrılacak birisi olduğunda da destek vermeyiz. Eğer o yükselirse biz aşağıda kalacağızdır çünkü. Yabancı dil mi? Yaaa biz bilmeyiz, anca’adın ne diye sorarız. Çünkü iki tane kelime söylesen, iki tane cümle kursan, "telaffuz hatası yapsa da kahkahayı patlatsak" diye tetikte bekleyen bir güruh muhakkak vardır etrafında. Dans etsen ayağının kaymasını, şarkı söylesen detone olmanı bekleyenler hep mevcuttur. Sürekli başkasının özgüvenini kırmaya meyilli bir çevrede yetişen çocuk, çalışkan olsa kendisine ödül olarak "inek" denilen bir çocuk giderek gözden uzak durmayı, saklanmayı öğrenir böylece. Dalga geçen, tiye alan, senin hatanı veya başarısızlığını bir mizah malzemesi, "Ali'nin/Ayşe'nin yaptığını gördün mü!"şeklinde bir anekdot olarak kullanmaya hazır bir kitlenin varlığı kişiyi risk almamaya, sessizliğe iter. Sonra da bekleriz ki birileri çıkıp bir mucize yaratsın. Çıkmaz.
Risk almamaya başlıyor -özellikle daha zeki ve yetenekli olanlar. Sesi gür çıkanlarsa ortalama kitle. Hani gelin-kaynana programları vardı, gerçi tüm realite programlarında öyle ya, işte o programlarda kim daha çaçaron, kim daha çenesi kuvvetliyse o kazanır. Halk da onu destekler SMS’lerle.
Vır-vır-vır durmadan yüksek desibelde konuşup, bildiğin sözel şiddet uygulayarak daha efendi, daha aklı başında tipleri iş yerinde, okulda, sokakta, her yerde baskılayan vasat güruh, daha iyi olanın yükselmesini engelleye engelleye herkesin beklentilerinin düşmesine sebep oldu. Artık “eline yüreğine sağlık kardeşim”, “emeğine sağlık kardeşim" sözlerini duya duya vasata alıştırıldık. “Olsun, sonuçta emek var” dene dene takdiri hak etmeyen de takdir edilir, nitelikli ile niteliksiz olan ayırt edilemez oldu.
Komünizm geldi bir bakıma: Herkesi aşağıya çekmekle, kimsenin yukarılara tırmanmasına izin vermemekle vasatta eşitlendik. Ama memnunuz böyle. "Biz buyuz! İşinize gelirse!"